Ahmet Arslan
Ahmet Arslan, İSTİB’te 14. Kasaplık ve Canlı Hayvan Meslek Grubu’nda Meclis Üyesi olarak vazife yapıyor. Meclis Üyesi Ahmet Arslan, hayvancılıkta birçok sorunun 50 yıldan beri süregelen konular olduğunu belirterek, “Ne var ki, bugün itibari ile zirve yapmış durumdadır” tespitinde bulunuyor.
Et hayvanı değil, süt hayvanı tercih ediliyor
Hayvancılık sektörünü etkileyen sorunları sayan Arslan, bunların başında girdilerinin yüksek olması ve canlı hayvan varlığının yetersiz olmasının geldiğini söylüyor. Arslan, diğer sorunları ise şöyle sıralıyor: “Et ırkı hayvanların yerine süt ırkına dayalı hayvancılık politikaların benimsenmesi, aile besiciliğinin yetersiz oluşu, meraların ıslah edilmemesi, meralarda yem bitkilerinin ekilmemesi…”
Türk halkının dünyanın en pahalı etini tükettiğinin altını çizen Arslan, “Üreticiyi korumak adına ithalatın kısıtlanması sorunu daha da büyütmüştür” diye konuşuyor. Et sektörü söz konusu olduğunda ithalattan korkulmaması gerektiğinin altını çizen Arslan, “İthalat ile birlikte Gümrük fonu uygulanarak Bakanlığın istediği fiyattan karkas et piyasası dengelenebilir” önerisini yapıyor.
Etçi ırklar yeterli değil
Türkiye’nin tarım ülkesi olamadığını, bunun için gerekli yem bitkilerinin bile olmadığını kaydeden Arslan, süt hayvancılığı yerine et hayvancılığına geçilmesi gerektiğini söylüyor. “Besi” diyor Arslan, “maliyetli ve riski olan bir süreçtir. Bence sütçü ırkların yerini, etçi ırklarla doldurmalıyız. Sütçü zaten memnun değil. Sütü para etmiyor. Biz de süt içmiyoruz. Biz et yeriz. Doğuda kurbanlık üzerine üretim varken, Batı da süt için üretim ağırlıktadır. Ancak etçi ırklar yeterli değil. Etçi ırkların çoğaltılması gerekiyor. Canlı hayvan besiciliği gerekiyor. Buzağı alalım büyütelim. 2 milyon besilik hayvan getirsek alınır ve besiye çekilir. Besi destekleri dünyada %50’ye yakın. Almanya, Fransa, Polonya gibi ülkelerde girdi maliyetlerine destekler bu seviyede. Bizde de en azından %40’a ulaşmalı. Besici mutlaka desteklenmeli.”
Toprağı olanın hayvanı yok
Arslan, tarım ve hayvancılığın entegre bir şekilde götürülmesi gerektiğinin altını çizerek, “Besici, kendi hayvanına yedireceği yemi kendisi üretmeli. Türkiye’de toprağı olanın hayvanı yok, hayvanı olanın toprağı yok. Tarım Bakanımız bir açıklama yaptı yakın zamanda. Hayvanınızın yarısını biz ödeyeceğiz diye. Olumlu bir gelişme. Almanya, Fransa ve Polonya girdi maliyetlerinin %50 sini karşılıyor” tespitinde bulunuyor.
Süt ve et hayvancılığının farkları
Arslan, süt ve et hayvanları arasındaki farkı şu şekilde izah ediyor: “Süt ırkına dayalı olarak et üretimi yapıyoruz. Ama sütçü ırkların kemik oranı çok yüksektir. Holstein kemik oranı %20-22 iken Charolais, Limousine, Angus gibi etçi ırklarda %13-16 arasındadır. Besi sürecinde Holstein’in günde 1,4 – 3 kg arasında canlı ağırlığı artıyor. Charolais, Limousine, Angus gibi ırkların ise günlük canlı ağırlığı günlük 2 - 2,3 kilo artıyor. Aynı maliyetle daha fazla et üretebiliyorsunuz. Oldukça önemli bir farklılık bu… Bu türlerin satın alma maliyeti yüksek gibi görünse de, satış fiyatları da ona göre fazla oluyor. Et kalitesi açısından da farklılıklar var. Ayrıca süt hayvanı çok narindir. Çabuk hastalanır. Kolay şap kapar. Diğerleri ise daha dirençlidir.”
Devlet üretimi sübvanse etmeli
Meclis Üyesi Ahmet Arslan, hayvancılık sektörünün Avrupa Birliği ülkeleri karşısında zayıf durumda olduğuna işaret ederek, şunları söylüyor: “Avrupa Birliği’ne tam üye olduğumuzda tarım ve hayvancılıkta üreticimizin rekabet etmesi mümkün değildir. Şimdiden önlem almamız gerekmektedir. Devletin üretimin en az % 40’ını sübvanse etmesi gerekmektedir.” Arslan, hayvancılık sektörünün geliştirilmesi için alınması gereken önlemleri sıralarken, birinci sırada yem girdilerinin düşürülmesini ve canlı hayvan varlığının arttırılmasını sayıyor. Arslan diğer alınması gereken tedbirler arasında ise “et ırkının yaygınlaştırılması, meraların ıslahı, sübvansiyon oranlarının arttırılması, kısa vadede gerekirse et ithalatına izin verilmesinin” geldiğini vurguluyor.