İsmet Meşe
İSTİB Meclis Üyesi ve 1. Hububat Meslek Komitesi Başkanı İsmet Meşe, bakliyatın yeterince tanınmadığını dile getirerek, bakliyat denilince insanların aklına “kuru fasulye, nohut ve mercimek” geldiğini, iç baklanın, börülcenin, soya fasulyesi gibi zengin ürünlerin ise bilinmediğini söylüyor.
Bakliyatın her geçen gün daha da unutulmasının temelinde şehir yaşamı ve hızlı çalışma temposunun getirdiği yiyecek alışkanlıklarının bulunduğuna dikkat çeken Meşe, şöyle konuşuyor: “Büyük ailelerin her geçen gün azalmasıyla, ebeveynin çalıştığı, çocuğun geç vakitte okuldan gelip fastfood ve dondurulmuş gıdalar ile büyüyen neslimiz var. Önceden evlerde ‘tencere kaynardı.’ Ayrıca zaman anlamında çok yetersiz olduğumuz için bu kültürden giderek uzaklaşıyoruz. Bunun da gerek ekonomik gerek sağlık konusunda çok büyük sonuçları oluyor, olacak. Bugün fasulye dediğinizde, konunun uzmanları kolon kanserine karşı koruyucu etkisinin bulunduğunu, bağırsağı çalıştıran besleyen koruyan özelliği olduğunu aktarıyorlar. Bu özellikler, bakliyatların hepsinde çok farklı şekillerde mevcut oysa.”
En büyük tehlike: Tarım arazilerinin bölünmesi
Uzun vadede dünyada en büyük sorunun ekilebilir tarım alanlarının bulunmaması olacağını belirten Meşe, “Türkiye’de özellikle Cumhuriyet döneminden bu yana tarım alanlarının miras yoluyla intikallerle bölünerek küçüldüğüne” dikkat çekiyor. Meşe, bu konuda şöyle konuşuyor: “Bugün 20 dönüm arazisi kalan bir çiftçi, traktörünün taksitini bile ödeyemiyor. En az 100 dönüme sahip olması gerek ki yaşamını
devam ettirebilsin. Avrupa’da tarım alanları ortalama olarak bizden daha yüksek. Amerika kıtasında da bizden daha farklı bir manzara var. Orta Amerika’da çobanlar helikopter kullanıyor. Amerika’da ilaçlama helikopter ile yapılıyor ama bizde halen sırt pompası var. Tarım arazilerini bölerek aslında kendi ekonomimizi bölüyoruz. Aslında tarım ve tarım alanları çok kıymetli. Neyse ki son dönemde hükümetimiz tarım alanlarını miras yoluyla en az 20 dönüme bölünecek şekilde yapılandırıyor. Bunun yanı sıra, miras intikalleri bir yıl içinde yapılmadığında, devlet bu yerleri satış yoluyla veya kiralama yoluyla komşu arsa sahiplerine devredecek şekilde düzenlemeler yapılıyor. Bu sayede artık tarım alanlarının parçalanmasının önüne geçilip bilakis büyümesi sağlanacak. Bu arazileri satın aldığınız zaman devlet size 5 yıllık kredi veriyor, yeter ki siz bu alanı değerlendirin.”
Gıdada katma değer üretmeliyiz
“Türkiye gıdanın hâlihazırda kaba tarafında, katma değer boyutuna geçemedik” diyen İsmet Meşe, “Mesela biz İsviçre’ye örneğin 10 liradan fındık yolluyoruz, oradan bize 50 liraya geliyor. Şimdi biz para mı kazanmış olduk, değer mi yaratmış olduk? Mesela bir kayısıyı salt kayısı olarak satmak ne kadar doğru? Onun çekirdeğini ayrı satıp işlemek lazım, kendisini zenginleştirip satmak lazım, katma değer yaparak satmak lazım” şeklinde konuşuyor.
Tarım arazilerini bölerek aslında kendi ekonomimizi bölüyoruz. Aslında tarım ve tarım alanları çok kıymetli. Neyse ki son dönemde hükümetimiz tarım alanlarının miras yoluyla en az 20 dönüme bölünecek şekilde yapılandırıyor.
Anadolu’da birçok şehir var ki göç vermez
Türkiye’nin hem iklim hem de toprak bakımından bakliyat üretimi için dünyanın en güzel yeri olduğunu kaydeden Meşe, ancak bu fırsatı değerlendirememekten şikâyet ediyor. Meşe, “Maalesef bugün Kanada bize kırmızı mercimek gönderiyor. Kanada’da iklim elverişli olmadığı için kırmızı mercimeği güneşte kurutmak yerine makineler ile kurutuyorlar, bundan dolayı da mercimeğin lezzeti kaçıyor. Bugün dünyadaki en kaliteli mercimek Mezopotamya’da yetişiyor oysa” diyor.
Ekmiyorsan o köy senin değildir
Tarımsal kaynakların ekonomik kullanılamadığına işaret eden Meşe, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Örneğin Anadolu’da 500 dönüm tarım arazisi olan bir köye gittiğinizde, 50 tane traktör olduğunu görüyorsunuz. Oysa tüm köyün işini 5 traktör görür. Bugün Anadolu’da
Havza modelinin temel amacı, hangi havzada hangi ürün daha verimli üretilecekse o ürün sadece o havzada desteklenecek. Bazı ürünler var ki belirli yerlerde çok daha verimli yetişiyor. Örneğin, 2017’de yürürlüğe girecek milli tarım politikasına göre, ‘Amasya’da misket elması ekin, biz size destek vereceğiz’ denecek.
Söke Ovası, Çarşamba, Harran, Adana Çukurova, Mezopotamya bu illerin kendine has tarım ürünleri var. Mesela Rize’de çay, Samsun’da mısır ve çeltik, Trakya’da ayçiçeği yetişiyor. Ama miras yoluyla bölüne bölüne küçülen tarım alanlarıyla geçinemeyen çiftçi şehre göç ettiğinden, bu tarım arazileri değerlendirilemiyor. Şimdi bu köy benim diyorsun ama gidip görmüyorsun, ekmiyorsun o köyü. Meselenin başka bir boyutu da, biz esnaflar olarak çoğu zaman fiyatı baz alıyoruz, yatırım kararlarımızı buna göre veriyoruz. Göremediğimiz konu ise, dünyada rakip ülkeler ilk önce size kendi ürettiğiniz ürünü daha ucuz fiyattan satıyor. Daha sonra siz onu üretmeyi bırakınca size yüksek fiyattan vermeye başlıyor. Şu anda dünyada bunun savaşı var.”
Havza modeli, can simidi olacak
Türkiye’nin 2017 yılından itibaren Milli Tarım Projesi kapsamında bitkisel üretim politikasında köklü değişikliklere gideceğini açıklayan İsmet Meşe, bitkisel üretimde “Havza Bazlı Destekleme Modeli” uygulanacağını bildiriyor. İsmet Meşe, “Havza Model’inin temel amacı, hangi havzada hangi ürün daha verimli üretilecekse o ürün sadece o havzada desteklenecek olması. Devletin bu politikalarını çok olumlu değerlendiriyorum. Bu, denizde boğulan adama can simidi atmaktır. Bazı ürünler var ki belirli yerlerde çok daha verimli yetişiyor. Ziraat odaları bulundukları bölgede çok iyi planlama yapmak zorunda. 2017 yürürlüğe girecek milli tarım projesine göre, ‘Amasya’da misket elması ekin, biz size destek vereceğiz’ denilecek.
Öbür taraftan Ege’ye gelecek, üzüm ektirilecek. Herkes üretimini belirli bir şekilde yaparsa, nerelere satabileceğimizi daha iyi planlayabiliriz” diyor. Meşe, Milli Tarım Projesi’nin bakliyat sektörüne de olumlu yansıyacağına inanıyor. Ona göre bakliyat üretimi, havza üretim modeliyle düzlüğe çıkacak. Meşe, “Bakliyatta şu an halen ithalat yapar durumdayız. Bu reformlarla düze çıkmamız gerekiyor” açıklamasında bulunuyor.
Çare: Verimliliği artırmak
İthalattaki en büyük sorunun sanayi üretimi yapılamaması olduğunu vurgulayan Meşe, “Örneğin Osmancık’ta bir dönümden 600-650 kilogram pirinç mahsulü alırken, Amerika dönümde 1 ton alıyor. Biz nohutta dönümde 200-250 kilo alırken onlar 600 kilo ürün çıkarıyorlar. Neden? Çünkü rakiplerimiz kendi iklimlerine göre uygun tohum geliştiriyor” tespitini yapıyor. Meşe, Türkiye’de de toprak analizi yapılıp ona göre toprağın bakımının yapılması gerektiğini belirterek, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Atadan kalma metotlar, tabiî ki uygulanabilir. Ancak o yöntemlerin eksikleri AR-GE çalışmaları yapılarak optimize edilmelidir. Burada olmazsa olmaz konulardan biri de tohum ıslahı çalışmalarıdır. Bir adama mesleği sorulduğunda, adam ben çiftçiyim diyebilmeli. Başka bir açıdan bakarsak, ziraat mühendisliğinden mezun olan bir kişi, çiftçilik yapabilmeli. Günün sonunda siz yaptığınız işten mutlu olabiliyor musunuz, mesele budur.”