Turgay Özen
İSTİB Orman Mahsulleri ve Baharat Meslek Komitesi Üyesi Turgay Özen, baba mesleği kerestecilikle uğraşıyor. Kendi gibi keresteci dükkânı da Kasımpaşa doğumlu. Turgay Özen 1955 yılında Kasımpaşa’da doğarken, kereste dükkânı ise ondan çok önce Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1905 yılında aynı yerde bir Rum tarafından kurulmuş.
Ben 1955, firmamız 1905 doğumlu
Özen sonrasındaki gelişmeleri şöyle aktarıyor: “Firma 1956 yılına kadar geçen süre içinde İsmail Köseçoğlu’na geçiyor ve 1956 yılında, İsmail amcanın vefatı üzerine oğlu Zekai Köseçoğlu’na geçiyor. Zekai Köseçoğlu da 1960 yılında rahmetli babama devrediyor. Kasımpaşa’daki dükkân böylece babam tarafından işletilmeye başlanıyor.” Eğitim hayatı Kasımpaşa ve Beyoğlu’nda geçen Özen, üniversiteyi bitirdikten sonra akademik kariyer yapmaktan babasının “Ya bu işi yap ya o işi yap” demesi üzerine vazgeçmiş. 13 yaşından beri kerestecilik sektöründe olan Özen, “1985 yılında babam Pendik’teki arsayı aldı ve buraya taşındık. Ama Kasımpaşa’daki dükkân da 2000 yılına kadar açık kaldı. 2007 yılında Orhanlı’daki fabrikayı kurduk.”
Nasıl ithalatçı oldum?
1985 yılına kadar subtropikal iklim kuşağında yetişen malları kestiklerini belirten Özen, şu ayrıntıları veriyor: “Bunlar nedir? Çam, kayın, meşedir. Bu mallar bu iklim kuşağının üzerinde kalan yerlerde, Sibirya’ya kadar yetişir. Karaçam, sarıçam, kızılçam, ladin, köknar, meşe ve kayın bizim bölgemizde yetişen ağaçlardır. Ormanlarımızın büyük bir kısmı bu ağaçlardan oluşur. 1985 yılından sonra da tropik bölge ağaçlarını çalışmaya başladık. Başta tropik malları ithalat yapanlardan alıyorduk. Yavaş yavaş biz de bu işi öğrendik. Ben iki sene La Rochelle’e, dört sene Montpellier’e olmak üzere altı sene Fransa’ya giderek tropik keresteleri tanıma ile ilgili kurslar aldım. Ve 1990 yılından itibaren bilfiil kendim ithal ettim. Afrika’dan, Güney Amerika’dan ve bir de Uzakdoğu Myanmar’dan. Bu ithalat sırasında zaman zaman aldığım yerden başka ülkelere de mal satabiliyorum.”
Yasaklı yıllarda gemi tahtalarını kullanırdık
Eskiden ithalat yapmanın zor olması sebebiyle maun kerestelerin gemi sökümlerinden elde edildiğini anlatan Turgay Özen, o günleri şöyle anlatıyor: “Tropikal bölge malları ve diğer maun keresteler, genellikle gemi sökümleri sırasında elde edilirdi. Sökümler de İzmir Aliağa’da sökülürdü. İşte biz de orada sökülen bu gemilerden tropik ağaçları temin edebilirdik. İthalat rejimi 1980’li yıllarda değişince ithalat yapılmaya başlandı. Tropikal bölge malları genellikle yat ve kotra yapımında ve dayanıklı olduğu için dış ortamda kullanılan mallardır. Park ve bahçelerde, deri dolabı ve lüks mobilya yapımında kullanılır.”
Türkiye ’de yılda 20 milyon metreküp ağaç kesiliyor
Türkiye’de yıllık 18-20 milyon metreküp civarında ağaç kesimi olduğunu açıklayan Özen, “Bunun takriben 7-8 milyon metreküpü yakacak olarak kullanılır. 7-8 milyon metreküpü sunta, MDF yapımı için endüstride kullanılır. 5 milyon metreküp kadarı da kereste olarak kullanılıyor” bilgisini veriyor. Kesilen ağaçların düzenli ve sürekli olarak yenilendiğine işaret eden Özen, şöyle devam ediyor: “Türkiye’de bildiğim kadarıyla bu iki yöntemle yapılıyor. Birincisi dikme yöntemi, ikincisi dölleme yöntemi ile. Biyolojik ömrü biten ağacın, ne ormana ne tabiata ne de ekonomiye bir faydası olmuyor. Ben Aksekiliyim. Benim çocukluğumda köylüler kesim çalışması yapan orman görevlilerine isyan ettiler; “kesemezsiniz” dediler. Ama şimdi görüyoruz ki eskisinden de gür bir orman olmuş. İçine girmekte zorlanıyorsunuz. Ağacı kesmeyelim diyorlar ama ağaç biyolojik ömrünü tamamlamışsa çürümeye başlıyor. Ne kendisine ne de çevresine bir faydası kalmaz hale geliyor. Bunu çürütmek yerine keserek ekonomiye katkı sağlamak daha akıllıca. Artık bu iş çok bilinçli yapılıyor. Orman Genel Müdürlüğü kontrolünde yapılan kesimler, ormanların yenilenmesini ve daha da genişlemesini sağlıyor.”
İki seçenekli kesim
Turgay Özen, kesimlerin nasıl yapıldığı hakkında da bilgi veriyor. Öncelikle kesim yapılacak alanın devlet tarafından belirlenip ihalesine çıkıldığını kaydeden Özen, tüm kesim işlemlerinin ihaleyi kazanan firma tarafından yapıldığın söylüyor. İkinci bir seçeneğin daha olduğunu ifade eden Özen, bunu da şu şekilde anlatıyor: “İkinci seçenek ise devletin kendisinin köylülere kestirip tomruk haline getirilen ürünü satmasıdır. Her şekilde kontrol Orman Genel Müdürlüğü bünyesindedir. Kişiye ait bölgelerde kesim işlemi için izin almak gerekir.” Özen kesimler sırasında dikkat edilen çok önemli bir ayrıntılın altını çiziyor: “Orman Genel Müdürlüğü kesilecek ağaçları damgalar. Damgası olmayan ağaçlar kesilemez. Antalya Toroslarda 2500 yıllık sedir ağacı vardır ve bu tür ağaçlar anıt ağacı olarak geçer. Ve asla kesimine izin verilmez.”
Tropik ürünler nerede kullanılıyor?
Tropik ağaç ürünlerinin pahalı ve dayanaklı olduğunu vurgulayan Özen, 2008 Küresel Finans krizine kadar bu ürünlerin yüzde 60’ının ana kullanım alanının kotra ve yat sektörü olduğunu, bu tarihten sonra ise lüks mallara talebin azalmasına paralel olarak sektörün zayıfladığını söylüyor. Özen, “Şu anda tropik ürünleri genellikle, belediyelerde, turizm bölgelerinde, yeni yapılan binalarda havuz kenarları, yürüyüş yolları, park ve bahçeler gibi alanlarda kullanılmak üzere satıyoruz. Bazı belediyelerde hâlâ çam yapanlar var. Ama bilinçlendikçe tropik mal tercih ediyorlar; çünkü çam dayanıklılık olarak, tropikal malın gerisinde kalıyor” diyor.
Myanmar’dan ithalat yapıyorum
Özen ithal ettikleri ürünlerle ilgili ilginç ayrıntılar da veriyor: “Uzakdoğudan, Myanmar bölesinden de ‘tik’ ithal ederiz. Çok pahalı ve sert bir ağaçtır. Deniz suyunu yedikçe güzelleşir. Onun için teknelerde güvertelerde kullanılır. Tekne sahipleri ona ayakkabı ile bastırmazlar. Tekneyi de güzelleştiren, gösteren tik ağacıdır. Surinam’dan Greenheart ithal ediyoruz. Ekvator Gine’den plantasyon tik ithal ediyoruz. Ama bunun makbul olanın natürel olanıdır. O da en iyi Myanmar’da yetişir. Brezilyadan İpe çok getiriyorduk. Ancak son zamanlarda turizm sektöründeki duraklamalar sebebi ile İpe az gelmeye başladı. İpe nispeten pahalı bir mal olduğu için alternatifi olan ‘iroko’ daha çok tercih edilir oldu. Ayrıca Afrika’da yat ve kotralarda kullanılan özel kontrplakları yaptırıp Türkiye’ye getiriyoruz.”
Afrika ülkeleri de bazı ağaçlarda tomruk ithaline yasak getirdi
Sektör esas olarak Avrupa da çok gelişmişti. Orada çok fabrika vardı. Ancak 2008 krizinden sonra işçi maliyetlerinin artması sebebiyle bu fabrikalar kapandı. Bunlara Sawmill diyorlar. Yeni bir tür değirmen gibi. Avrupa’daki Sawmill’lerin çoğu kapandı. Üretim çok zayıf. Genellikle doğu Avrupa’da Macaristan, Romanya’da fabrikalar var. Onlar da genellikle subtropikal bölge ağaçlarını; yani kayın, meşe gibi ağaçları kesiyorlar. Afrika ülkelerinin tomruk ihracına izin vermemeleri sebebiyle sektörün zora girdiğini ifade eden Özen, “Afrika’dan önceden rahatlıkla tomruk getirebiliyorduk. Ancak şimdilerde malın katma değeri ülkede kalsın diye ve tabi özellikle artık nesli azalmaya başlayan türlerde tomruğa izin vermiyorlar. Kesip kereste olarak gönderiyorlar. Bu durum, hem kontrplak, hem kaplama ve hem de kereste sektörümüzü zor durumda ıraktı” bilgisini veriyor.
Kereste yerine mobilya ihraç ediyoruz
Özen, Türkiye’nin kereste ihracatının yok denecek kadar az olduğunu belirterek, “Biz daha ziyade mobilya sektöründe başarılıyız. Ahşap, kereste ihracatımız yok denecek kadar az. Mesela ben Afrika’ya iroko mal sattım. Afrika’dan aldım, işledim, sattım. Ama bu çok az bir miktardır. Ama 2008’e kadar Finlandiya’ya çok Tik ağacından Deck yapıp gönderdim. Küçük teknelerin güverteleri için” açıklamasında bulunuyor. Mobilya sektöründe ihracatın giderek yükseldiğine dikkat çeken Özen, “Yoğun basınç altında sıkıştırılmış talaşın tutkallanması ile oluşan sunta ve talaşın sıvı hale getirilerek preslenmesiyle oluşturulan MDF’yi de ayrıca ihraç ediyoruz” diye konuşuyor.
Birinci sorun, nitelikli eleman sorunudur
Sektörün sorunlarına da değinen Özen, bunları şu şekilde sıralıyor: “Öncelikle eleman sorunumuz var. Türkiye’nin genel sorunu aslında. İnsanlarımız fazla beklenti içinde, mühendis olarak mezun olan bir genç sanıyor ki masa başında oturup çalışacağım. Ama maalesef gerçek bu değil. Bir anımı paylaşmak istiyorum, 1990 yılında Amerika’ya gittim o dönem çam tomruğu ithal ediyorduk. Orada bir inşaata gittik, inşaatın içinde çizmelerini giymiş her şeyi en ince ayrıntısına kadar kontrol eden bir adam gördüm ve sonra öğrendim ki mühendismiş. Maalesef bizim hiçbir mühendisimiz temele inip tek tek detayları incelemez. Aynı durum mavi yakalarda da söz konusu. Basit iş arıyorlar, az para alayım ama yorulmayayım düşüncesi ile hareket ediyorlar. Aslında işinde uzmanlaşan biri ilkokul mezunu bile olsa aylık kazancı yüksek olabiliyor. Kendi firmamızda da var böyle bir arkadaş, eğitimler aldı, defalarca yurtdışına gitti şu an ilkokul mezunu olmasına rağmen kazancı birçok meslektaşına göre çok fazla; çünkü o işinde uzmanlaştı.” Meslek liselerini arttırarak, nitelikli eleman yetiştirmenin önemine işaret eden Özen, “Eleman sorunu Avrupa ülkelerinde de var sadece Türkiye’nin sorunu değil. Eleman yetiştirmekte de zorlanıyoruz. 2-3 sene çalışıp bırakanlar da çok fazla. Böylece yetişmiş usta bulmak ileride daha da zor olacak” tespitinde bulunuyor.
İkinci sorun, finansal maliyetler
Sektörün ikinci önemli sorununun finansal maliyetler olduğunu anlatan Özen, şunları söylüyor: “Örneğin Afrika’dan malın siparişini verdiğimiz zaman ederinin yüzde 50’sini yatırmamız gerekiyor. Ormandan limana iniş süresi en erken 3 ay; limandan konteynıra yerleştirilmesi 3 ay, bize gelişi 2 ay ve kesimi de 1 ay, kuruma süresi de 3 ay sürüyor. Yani %50sini ödediğim ürünün son halini 1 sene sonra görebiliyorum. Geri kalan %50 si konteynıra yerleştirilip evraklar bize gelince ödeniyor. 6. ayın sonunda paranın hepsi ödenmiş oluyor ve 6 ay sonra yarı mamul ürün elde edebiliyoruz.”
Para kaybettik ama tecrübe kazandık
Mesleği gereği sürekli yurtdışına gittiğini, para kaybedip tecrübe kazandığını kaydeden Özen, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ben mesleğimi çok seviyorum. Bu para ile yapılacak bir iş değil. Bir daha dünyaya gelsem yine bu işi yapmak isterim. Dünyanın büyük bir kısmını en az 7-8 sefer dolaştım bu mesleğim sayesinde oldu. Maceralı, bol tecrübeli yaşantım oldu. Seyahatlerim sırasında çok farklı hayatlar gördüm.”
Sanayici olmayan arsa tüccarları
Devletin kendisi gibi işadamlarına bedava fabrika arsası vermesi gerektiğini söyleyen Özen, “Sanayici yer için para yatırdığında zaten elinde başka bir şey kalmıyor. Sanayi bölgelerinde sanayici olmayıp arsa tüccarı olan çok insan var. Devletin bu konuda düzenleme yapması gerekiyor. Sanayici olmayan insana arsa neden verilir anlayamıyorum?” diye serzenişte bulunuyor.
Özen, devletin aynı zamanda makine alımını da desteklemesi gerektiğini belirterek, “Dünyaya açılmamız ve farklı projeler yapabilmemiz için destek şart” diyor. Destek sağlanırsa girişimci Türk insanının daha da başarılı olacağını kaydeden Özen, şu örneği veriyor: “Kanada’ya giderken işlemler yaparken birisi yaklaştı yanıma yardım istedi. Birlikte onun işlemlerini de yaptık. Neden gittiğini sordum bana fırın makineleri satacağını söyledi. Yabancı dili yok yer bilmez iz bilmez çıkmış yola makine satacak şaşırdım. Dönüş uçağında yine onunla karşılaştım ne yaptın dedim. 4 tane fırın makinesi sattığını söyledi. Yani demem o ki bizim insanımız tuttuğunu koparır, iş adamlarımız dünyayı zorlayan insanlar.”