Kurtuluş reçetesinin adresi: Köylerimiz
Kudüs doğumlu olduğu için Kutsi adını alan ünlü şairimiz Ahmet Kutsi Tecer, Osmanlı’da yetişip Cumhuriyet devrinde bir şeyler yapmaya gayret eden bir öğretmen olarak, Anadolu’yu keşfedip aydınların gündemine sokmaya çalışır. Onun ilkokulda iken söylemeye başladığımız “Orda bir köy var uzakta / O köy bizim köyümüzdür” mısraları, Batılılaşma uğruna köklerini kaybeden bir nesle, “kurtuluş reçetesi” nin adresini gösterir: Köy.
Köy hayatın kaynağıdır, çünkü orada toprak vardır. Toprak, insanın geldiği yeri, yaratıldığı unsuru unutmaması için, varoluş amacı doğrultusunda gelişip büyümesi ve yükselmesi için ve en önemlisi de hep yolda kalıp yoldan çıkmaması için daima hemhal olması gereken nesnedir. O yüzden Kutsi Tecer’in bize “Benim sadık yârim kara topraktır” diye sazının teline vuran Âşık Veysel’i tanıtması, karaşın Türkmen ozanı Karacaoğlan’ı türkülere konu olan şiirleriyle unutturmaması, içimizdeki sevginin kaynağını işaret eden Yunus Emre’yi tekrar gönlümüze nakşetmesi boşuna değildir.
2025 yılına girerken bizim ihtiyacımız olan tek şey, Tecer’in sözünü dinleyip Yunus Emre’yi, Karacaoğlan’ı, Âşık Veysel’i, velhasıl Anadolu’yu ve köyümüzü yeniden keşfetmemizdir. O zaman işimizi, geleneğimizle bütünleşmiş bir ruhla daha da yükseltecek güce kavuşacağız. O zaman sahip olduğumuz toprağın kıymetini bileceğiz.
2024 yılını geride bırakırken, uzmanlar 2025 yılının ekonomi için çok önemli, hatta zor bir yıl olacağını söylüyorlar. Hâlbuki Tecer de, rakamlar da bize başka bir şeyi işaret ediyor: Ekonominin geleceğini etkileyecek enflasyonla mücadelede elimizi güçlendirecek en önemli araç, gıda enflasyonunu ortadan kaldırmaktır. Üretimde, istihdamda ve ihracatta bize yeni bir pencere açacak olan gıda ve tarım sektörüne dört elle sarılmaktır.
O halde hepimiz bir kez daha fark etmeliyiz ki, 2025 yılını zor bir yıl olmaktan çıkartacak olan tek şey, gıda sektöründeki başarımız olacaktır. Bu sektörün paydaşları olarak biz ne kadar teknolojik üretime odaklanırsak, ne kadar ürünlerimizin niteliğini ve katma değerini artırırsak, ne kadar yeni pazarlara ulaşırsak, ne kadar topraklarımızın kıymetini bilip bilinçli ekim-dikim yaparsak, ne kadar Allah’ın bize bahşettiği imkânları hakkıyla kullanırsak o kadar 2025 yılı ve geleceğimiz aydınlık olacak; hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, o kadar Türkiye ekonomisinin lokomotifi, bir kez daha çağın şartlarına adapte olmayı başarmış tarım ve gıda olacak.
Bunu başardığımızda gelişmiş ülkelerin tarımsal ürünlerde de hammadde kaynağı olup ihraç ettiğimiz mahsulün işlenmiş ürünlerinin pazarı olmaktan çıkacağız.
Sözün özü: 2025’in nasıl olacağı, bizim, Türk girişimcisi, Türk çiftçisi, Türk taciri olarak nasıl olacağımıza bağlı... Köyümüzü, “küresel köycüler”e teslim etmeye razı olmayıp Türkün gücü olan bir obaya, bir Türk köyüne çevirmemize bağlı… Hz. Ali Efendimizin buyurduğu gibi, “Gözü olana sabah ışımıştır.”
Yeter ki bir çift gözümüz, o gözlere ferini verecek “vatan sevdasının tarladan başladığına” iman eden bir yüreğimiz olsun…