
KÜRESEL FIYATLAR GEVŞERKEN, TARIM ENFLASYONUNDA YAVAŞLAMA
(09.04.2025 . 10:01:12) (Okuma: 164)
FAO Küresel Gıda Fiyat Endeksi (FFPI) Ocak 2025’te 124,9 puan olarak gerçekleşti. Bu, aralık ayına göre 2,1 puan, yani 1,6’lık gerileme anlamına geliyor. Türkiye’de ise, tarım sektörü üretici fiyatları endeksi 2025’e 2,74 artışla girmesine rağmen, geçen yılın aynı dönemine göre 1,11 azalma mevcut.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı FAO’nun küresel fiyat endeksi 2025 yılının ocak ayına düşüş ile başladı. Türkiye’de ise, tarım sektörü üretici fiyatları endeksi 2025’e yine artışla girdi. Küresel tarım fiyatları yüzde 1,6 gerilerken, ocak ayında tarım ÜFE’si yüzde 2,74 artış gerçekleştirdi. Yine de, 2024 yılının ocak ayında tarım ÜFE artış oranı yüzde 3,85 olduğundan, göreceli olarak daha düşük tarım enflasyonu artış oranı nedeniyle, 2024’ün ocak ayında yüzde 57,85 olan yıllıklandırılmış enflasyon, 2025 yılının ocak ayında yüzde 35,54 seviyesine geldi. 2024’ün bütününde, mart ve mayıs aylarında yüzde 61’in üstünü gördüğü de oldu yıllıklandırılmış enflasyonun, yüzde 32 ve yüzde 31’e degördüğü oldu ağustos ve eylül aylarında.
Nasıl ki, FOA küresel gıda endeksi 2024’ü 127 puan seviyesinden kapattıktan sonra, 2025’in ocak ayı sonunda 124,9 puana geriledi; Türkiye’de tarım ÜFE’si de 2024 yılını yüzde 37,01 ile kapattıktan sonra, 2025’in ocak ayı sonunda yüzde 35,54 seviyesine geriledi. Bu arada, Türkiye’de tarımsal üretime girdi olan mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artış ta, yani girdi maliyetlerindeki artış ta 2024’e yüzde 45,11 ile başlamış iken, 2024’ün sonunda girdi maliyetlerindeki artış oranı yüzde 32,49’a gerilemiş. Bir yanlış anlamayı da düzeltelim; enflasyonun sadece artış hızı yavaşlıyor. Yoksa, tarım ve gıda fiyatları da, tarım ve gıda üretim maliyetleri de artmaya devam ediyor. Sadece artış hızı yavaşlıyor veya hızlanıyor.
Küresel Fiyatlardaki Gerilemede Şeker, Bitkisel Yağlar ve Et Fiyatları Baskın
FAO Küresel Gıda Fiyat Endeksi (FFPI) Ocak 2025’te tüm ürünlerin ortalama fiyat endeksi 124,9 puan olarak gerçekleşti. Bu, aralık ayına göre 2,1 puan, yani 1,6’lık gerileme anlamına geliyor. Bu gerilemede şeker, bitkisel yağlar ve et fiyat endekslerindeki düşüşlerin, süt ürünleri ve tahıllardaki artışlardan daha ağır basmasının payı büyük. Bununla birlikte, genel endeksin, 2024 yılının ocak ayına göre, bir önceki yılki seviyesinden 7,3 puan, yani yüzde 6,2 daha yukarıda. Yanii, 2024’de küresel tarafta da bir enflasyon gözlemlendi. Yine de, 2025 yılının ocak ayı genel fiyat seviyesi, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ağır şokunun küresel tarım-gıda fiyatlarına yansıdığı Mart 2022’deki fiyat zirvesine göre 35,3 puan, yani yüzde 22 daha düşük seviyede.
FAO Tahıl Fiyat Endeksinin gerilemişinde, ocak ayı boyunca zayıf ithalat talebi nedeniyle, birçok büyük ihracatçı ülkenin elinde kalan arz satışların yavaşlaması ile birlikte, küresel fiyatları aşağıya doğru baskılarken,
Rusya’daki arz daralması ve Avrupa Birliği, Rusya ve ABD’nin bazı bölgelerinde karışık kış ekimi koşulları fiyatların daha da gevşemesini engellemiş gözüküyor. Yoksa, tahıl fiyatları daha da gerilebilirdi. Küresel mısır fiyatları ise, son iki yılda ilk kez bir önceki yılın aynı döneminin üzerine çıktı. Bu yükselişin arkasında mevsimsel olarak sıkışık arz, Arjantin’de ekim döneminin tamamlanmasıyla birlikte elverişsiz hava koşulları, Brezilya’daki ana mahsulün (safrinha) yavaş ilerlemesi ve ABD’de mısır üretimine dair stok tahminlerinin aşağı yönlü revize edilmesi gibi faktörler etkili olmuş gözüküyor.
Diğer iri taneli tahıllar arasında, dünya genelinde sorgum ve arpa fiyatları yeni yılın ilk ayında artış gösterirken, arpa fiyatlarındaki artış oldukça sınırlı kaldı. FAO Tüm Pirinç Fiyat Endeksi ise ocak ayında yüzde 4,7 düştü. İhracat ülkelerin elindeki yeterli ve uygun geniş arz, buna bağlı olarak ihracatçı ülkeler arasındaki rekabet fiyatlar üzerinde baskı oluşturmaya devam etmekte. FAO Bitkisel Yağ Fiyat Endeksi’nde ise, düşüş esas olarak küresel palm yağı ve kanola (rapiska) yağı fiyatlarının gerilemesinden kaynaklanmış durumda. Soya ve ayçiçek yağı fiyatları dengeli kalmış gözüküyor. Soya fiyatlarında yukarı yönde baskı Güney Amerika’nın bazı üretici bölgelerinde olumsuz hava koşullarından kaynaklanırken, ayçiçek yağı fiyatları ise küresel ithalat talebinin güçlü seyretmesi nedeniyle yukarı yönde baskı görmekte.
FAO Et Fiyat Endeksinde ise, düşüş koyun ve kümes hayvanları etinin uluslararası fiyatlarının gerilemesinden kaynaklandı. Bu ürünlerdeki fiyat gerilemesi, sığır eti fiyatlarındaki artıştan daha baskın kaldı. Koyun eti fiyatları, yeni yılda azalan küresel taleple gerilerken, kümes hayvanları eti fiyatlarındaki gerileme de, özellikle
Brezilya’daki ucuzlamış yem fiyatlarının üretimi desteklemesiyle birlikte arz bollaşmasını yansıtmakta. Sığır eti fiyatlarında ise, kilit önemde pazarlardan gelen güçlü ithalat talebi nedeniyle yükseliş görüldü. Peynir fiyatları, büyük üretici ülkelerde üretimin yavaş toparlanması ve güçlü iç perakende talebi ile artarken, tereyağı fiyatları, küresel arzın Avrupa ve Okyanusya’daki gıda üreticilerinden gelen artan talebin üstünde olması nedeniyle düşmeye devam etmekte. Yağsız ve tam yağlı süt tozu fiyatları da Avrupa’daki üretimin toparlanması ve hem ithalat, hem de iç talebin zayıf kalması nedeniyle geriledi.
FAO Şeker Fiyat Endeksi ise, 2025’in ilk ayında, 2024’ün sonuna göre, bir ayda 8,1 puan, yüzde 6,8; ama, esas 2024 yılının ocak ayına göre ise 25,2, yüzde 18,5 gerileyerek yeni yıla başlamış durumda. Ekim 2022’den bu yana en düşük seviyeye gerileyerek 108,6 puan seviyesine yaklaşmış durumda. Ocak ayındaki düşüş, 2024/25 sezonu için küresel arz görünümünün iyileşmesiyle büyük ölçüde bağlantılı gözüküyor. Bilhassa son aylarda Brezilya’daki elverişli hava koşulları, Nisan 2025’ten itibaren hasat edilecek olan şeker kamışı mahsullerine fayda sağlamış durumda. Ayrıca, Hindistan’da hükümetin Ekim 2023’ten bu yana uyguladığı şeker ihracat sınırlamalarını kaldırma kararı da küresel şeker fiyatlarının gerilemesinde ek baskı yapmış gözüküyor. Küresel tarafta ocak ayında gözlenen bu tablo tüm bir yıla yayılacak mı, birlikte göreceğiz.
Türkiye’de Enflasyonla Mücadelede ‘Üretim-Arz’ Farkı
Türkiye Ekonomisinde enflasyonun 55 yıllık hikayesine baktığımızda, mal ve hizmet fiyatlarının düzenli ve sürekli artması anlamına gelen enflasyon sürecinin ağırlıklı nedeni ‘arz yönlü’ etkilerdir. Son 55 yılın en az yüzde 80’inde enflasyonun temel gerekçesi ‘arz yönlü’, yüzde 20’sinde ise ‘talep yönlü’dür. Bu nedenle, ekonomide tüketim ve yatırım eğilimini, yani ‘iç talep’i yavaşlatıcı, ekonomik aktiviteyi soğutucu tedbirler, enflasyonla mücadele açısından belirli bir sonuca ulaşılmasını sağlasa da, enflasyon belirli bir dönem için düşme, yavaşlama eğiliminde olsa da, bir süre sonra ‘arz yanlı’ etkiler tekrar kendisini hissettirmek suretiyle enflasyonun yükselmesine sebep olur. Bu nedenle, Türkiye Ekonomisinde fiyat istikrarını zorlayan yapısal sorunları bertaraf etmek adına, yapısal reformlar enflasyonla mücadelede temel önceliktir.
İşte tam da bu noktada, Türkiye’de geniş bir kesim tarafından, sadece hane halkı düzeyinde değil, reel sektör temsilcileri nezdinde dahi sıkça karıştırılan bir noktaya işaret etmek gerekiyor: ‘üretim-arz’ farkı. Üretim ile arz aynı kavramlar değildir. Kapalı bir ekonomide arzın tanımı üretimden stokların çıkarılması sonrası, piyasaya satılmak amacıyla sunulan mal miktarıdır. Açık bir ekonomide ise arz, yurtiçi üretim miktarı üzerine ithal edilen ürün miktarı eklenip, yine bundan stokların çıkarılması sonrasında, piyasaya satılmak için sunulan mal miktarıdır. Türkiye Ekonomisinde enflasyonun nedeni üretim eksikliği değil, esas ‘arz’ kaynaklı sorunlardır. Türkiye’nin belirli dönemlerde yüksek tarım-gıda enflasyonu yaşamasının nedeni, Türkiye’nin yetersiz tarım - gıda üretimi yapması değil; üretilen ve ithal edilen tarım-gıda ürün miktarının piyasaya arzında gözlenen ‘arz’ sorunudur.
Çiftçimizden, tarladan temin edilen ürünün tüketiciye ulaşmasında pek çok gerekçeye dayalı, ürünün tarladan toplanmasından paketlenmesine, taşıma metotlarından hallere ulaşmasına, hallerde yeniden fiyatlanarak piyasaya ‘arz’ sürecinde, üretilenin ‘arza’ dönüşümüne yönelik tedarik zincirinin tüm aşamalarında ciddi sorunlarımız var. Arz edilen ürünlerin toptan ve perakende dağıtımında, ticaretinde eski nesil yöntemlerde ısrarcı olunması nedeniyle fiyat istikrarını ortadan kaldıran, yüksek enflasyona sebep olan kasıtlar, kötü niyet girişimleri de söz konusu. Devletin, ekonomi yönetiminin, kamu otoritesinin bu süreçteki hatalara, kasıtlara, kötü niyet girişimlerine müdahalesi bir yere kadardır. Bu nedenle, ekonominin arz tarafındaki aktörler nezdinde bir süredir derinlik kazanan ‘ahlak erozyonu’ sorunuyla da, tüketicinin bilinçlendirilmesi noktasında da yapılması gereken kapsamlı çalışmalara ihtiyaç var.
Yukarıda ifade ettiğimiz hususların yanı sıra, arz yönlü bir sorun olarak, Türkiye’de baş etmek zorunda olduğumuz bir önemli başlık da ‘israf ekonomisi’dir. Her yıl ortalama 23 milyon ton gıdanın israf edilmesi, yılda 4 milyar adetin üzerinde ekmeğin çöpe gitmesi, her yönüyle ağır bir tablo. Kişi başına yıllık yaklaşık 93 kilogram gıda israfının söz konusu olduğu bir ekonomide, yanlış paketleme, yanlış pazarlama ve satış metotları, bilinçsiz tüketim gibi etkenlerle Türkiye adeta yapısal bir felaket yaşamakta. Hizmetler sektöründe ise ‘arz’ tarafında ‘hırs enflasyonu’ en kritik sorunumuz. Arz yanlı yapısal sorunlara çözüm birinci önceliğimiz olmaya devam edecek.
Tarımda Hedef 100 Milyar Dolar
212 ülkenin GSYH değerinin hesap edildiği bir dünya ekonomisinde, tarım sektörümüz 2024’de tek başına ürettiği 74 milyar dolar GSYH ile 128 ülkenin GSYH’sından daha fazla katma değer üretmiş durumda. 2002 yılında Türk tarımının ürettiği katma değerin 23,7 milyar dolar olduğunu dikkate aldığımızda, son 22 yılda tarım sektöründe üretilen katma değeri üçe katlamışız. Bununla birlikte, 2002 yılında sadece 3,75 milyar dolar ihracat gerçekleşmişken, bugün aynı tarım sektörümüz 36,2 milyar dolar ile, son 22 yılda ihracatını neredeyse 10 kat artırmış. Bu durumda, 2002 yılında hane halkı, gıda ve turizm endüstrisi gibi en önemli tüketiciler başta olmak, iç piyasaya kabaca 20 milyar dolar ürün verilirken, 2024’de iç piyasaya takdim edilen ürün miktarı 38 milyar dolar olarak gerçekleşmiş.
2002’de 66 milyon nüfusumuza ve Türkiye’yi ziyaret eden 13 milyon turiste kişi başına 253 dolar ürün takdim etmişiz. 2024 itibariyle ise, 85 milyon nüfusumuz ve 60 milyona ulaşan turiste kişi başına 262 dolar ürün takdim ederek çıtayı yükseltmişiz. Türkiye’de tarım ve gıda enflasyonunun yüksek olmasının nedeni temelde üretim değil, arz sorunu olmasından kaynaklanıyor. Önümüzdeki dönemde, başta yakın coğrafyamızdan, Türkiye’nin tarım ve gıda ürünlerine Afrika ve Asya’dan gelecek talebi dikkate aldığımızda, 50 milyar dolarlık ihracat potansiyelini dikkate aldığımızda, iç piyasaya da 50 milyar dolar ürün arzıyla birlikte 100 milyar dolar üretim, israf ekonomisiyle mücadele ile birlikte, fiyat istikrarını da beraberinde getirecektir. Bu amaçla, tarım sektöründe modern sulama yöntemleri, planlı üretim, yeni nesil tarım teknolojileri stratejik bir öneme sahip.