Page 64 - BORSAAKTUEL_60k
P. 64
62
62 T İKTİSAT TARİHİ
buzdolabı, “kar kuyuları” idi. Kar kuyularını usulü-
ne uygun bir şekilde hazırlandığı takdirde, bütün bir
yaz boyunca hem soğuk su içersiniz, hem de sıcaktan
bozulacak yiyeceklerinizi taze yiyecekmiş gibi sakla-
yabilirdiniz.
Kuşkusuz yaz sıcağına en çok maruz kalan vilayet-
lerden biri de Konya’ydı ve oradan yazan Lütfü Bey,
kar kuyularını usulüne uygun inşa edip muhafaza
edebilmenin nasıl mümkün olduğunu soruyordu.
“İstişare-i Zirâiye” yazarı ise bu konuyu çok ciddiye
alarak, sade bir dille ayrıntılı şekilde izah ediyordu:
“Yazın buzu saklamak için buz kuyularına koymak
lazımdır” diye başlayan cevap şu şekilde devam edi-
yordu:
“Buzun muhafazası için üç şart lazımdır. Bu şartlar
da buz kuyularında bulunmalıdır. Şöyle ki:
1- Kuyudaki buzun erimesiyle hasıl olan suyu harice
akıtmak için tefcir [drenaj],
Felahat’in 30. sayısındaki “İstişare-i Zirâiye” köşesi. 2- Buz kuyusunda sıfıra eşit bir sıcaklık derecesinde
bulundurmak için kuyu kalın mücerret bir kapakla
“İNEKLER, 5’İNCİ YAŞTAN SONRA BOL SÜT VERİR” örtülü olmalı,
Diyarbekir’den Feyzi Bey’e yumurtalar hakkında 3- Kuyudan hasıl olan buharları harice def’ etmek
çok kısa bir cevap yazılmıştı: “Kaz yumurtaları üç ay için kuyuyu havalandırmalı.
ve tavuk yumurtaları ise cinsine göre dörtten beş aya Bir buz kuyusu bir mahrut-ı ma’kus [ters koni] şek-
kadar kuvve-i intaşiyelerini [tohumlama kuvvetini] linde olup aşağısında 4’den 5 metre bir çapa ve altı
saklayabilirler.” metre de bir derinliğe maliktir. Mamafih bu ölçüler
Biga’dan Şükrü Bey’in merakı ise süt ineklerinin yaş buzun miktarına göre değişir. Kuyudan ta dibine
aldıkça süt verme durumu hakkındaydı. Ona verilen buzun yahut karın erimesinden hasıl olan suyu top-
cevapta ise “Bir süt ineği beşinci ve altıncı yaşından lamağa mahsus bir yalak kazılır. Bunun üzerine de
başlayarak bol süt ve yağ vermeğe başlar ve onuncu tahtadan yapılmış bir çerçeve konulur. Bu çerçeve-
yaşına kadar hadd-i azami miktarında süt ve yağ ve- nin deliklerinden su yalağın içine akar. Vakit vakit
İnebolulu Sadi rir” deniliyordu. suyu bu yalaktan dışarı çıkarmalıdır. Kuyunun ci-
Bey’e “siyah, darlarını [duvarlarını] az nâkil-i hararet olan [sıcak-
beyaz ve gül BEN TAVUĞUN ETİNİ BACAĞINDAN TANIRIM! lık nakleden] bir sıra tuğladan yapmalıdır. Bu cidar-
renkli” bacakları Peki tavukların etlerinin sert ya da yumuşak oluşu ların üzerine ve kuyunun tepesine tahtadan bir çatı
olan tavukların bacaklarından anlaşılabilir miydi? İnebolu’dan Sadi yapılır ve bunun üzeri de fena nâkil-i hararet olan
buğday saplarıyla örtülür. Bu çatının umumiyetle
etinin yumuşak Bey’e verilen cevap ortaya koyuyordu ki bu müm- şimal tarafına bir çıkıntı yapılır ve oraya bir kapı
olduğu, Bigalı kündü: geçirilir. Bu çıkıntının dahili kısmına diğer bir kapı
Şükrü Bey’e “Sarı bacaklı tavukların etleri sert ve lifli olur. Siyah, daha yapılır ki bu suretle dahili hava ile harici hava
de ineklerin beyaz ve gül rengi bacaklıların etleri ise yumuşak arasında hiçbir münasebet kalmaz. Kuyudan buzu
olur.”
5 yaşından almak için çatıya bir makara asılmış ve makaranın
sonra daha çok BİR ZAMANLARIN BUZDOLABI: KAR KUYULARI ipi ucuna da bir kova talik edilmiştir [asılmıştır]. Kar
kuyularının etrafına ağaçlar dikilmeli. Bunların göl-
süt vereceği Henüz buzdolabının, derin dondurucunun icat edi- gesi sayesinde güneş şuaâtının kuyu üzerine düşmesi
anlatılıyordu. lip yaygınlaşmadığı 1900’lerin başında Türklerin men’ edilir.