Page 47 - borsaaktuel-69
P. 47

MAYIS-HAZİRAN 47




            “Köylülere!

            İnsanın bu dünyada bir yeri, bir yurdu olmak ne bü-
            yük saadettir. Bastığı toprağın kendi malı olduğunu
            hissetmek insanın gururunu okşar. O zaman insanın
            kendi nefsine karşı hüsn-i zan ve itibarı artar. Onu
            istediğin gibi sürer, işler ve ekersek… yanar bir ocak,
            dikili bir ağaç babadan kalma bir bucak… ne büyük
            nimet! Sevda-yı temellük [mülkiyet sevdası] tabîî bir
            histir. Her iyilik, her nimet topraktan çıktığı için her-
            kes bir avuç toprağa malik olmak ister. “Mal bulunur
            can bulunmaz” darbımeselini [atasözünü] “Can bu-
            lunur mal bulunmaz” tarzında kabul eden pek çok
            adamlar vardır. İnsanın vatanına, milletine karşı duy-
            duğu rabıta ve muhâleset [bağ ve samimi sevgi] de o
            bir avuç toprağa malik olmak emelinden başlar.


            “İyi düşün, doğru yürü, toprağı sev, onu sür, ek…”
            Şimdi sen iyi düşün, doğru yürü, adımlarını dikkatli
            at, toprağı sev, onun için çalışır, onu sür, ek, parçala,
            kır, ne yaparsan yap, o senin malındır. İnsan malını
            istediği gibi tasarruf eder; bu senin hakkındır. Mesut
            olmak istersen, çalış ve kim olduğunu nereden gelip
            nereye gittiğini öğren, malına sahip ol, düşmandan
            korkma ve daima kuvvetli olmağa bak: Çünkü sen   Kitabın iç kapağında “Siroz Mutasarrıfı Efâzıl-ı Muharrirîn-i
            kuvvetli olursan başkası senin malına göz dikemez   Osmaniyeden Hüseyin Kazım Beyefendi’nin Osmanlı İttihat ve Terakki
            ve onu senin elinden alamaz. Başkasının hakkına   Cemiyeti vasıtasıyla millete hediyesidir” ifadesi yer alıyor.
            riayet et, fakat kendi hakkını da unutma, zira hak
            mütekabildir. O her yerde birdir ve taaddüt etmez   miş olan bu topraklardan bugün sen ailenin hayatını
            [çoğalmaz]… Her saadet de buradan başlar, sen ve   pek güç kazanabiliyorsan, yaz kış demiyor çalışıyor-
            komşuların haklarını müdafaa edecek olurlar ise bü-  san, kanaatkârlığı da elden bırakmadığın halde yine
            tün köy, daha ötede bütün kasaba, nihayet köyleriy-  bir senelik hayatını çıkaramıyorsan, güneş yine o eski
            le, kasabalarıyla, mamur ve zengin şehirleriyle koca   toprakları ısıtıyor, yağmurlar, rüzgârlar, fırtınalar te-
            bir memleket düşmanların taarruzlarından masun   sirden hali kalmıyor, sen de babanın kullandığı kara
            [korunmuş] kalır. O zaman evet yalnız o zaman tar-  sabanlarla toprakları karıştırıp ekiyorsan, bütün bir
            lalar sürülür, bağlar yeşillenir, çiçekler açar, yurtlar   sene yorulup emelden emele düşüyorsan, koşuyorsan,
            şenlenir, ocaklar tüter, çocuklar koşar. Sen de bütün   en sonra kazandığına bakacak olursan kendi hesabına
            bu saadetler içinde yuvarlanırsın…         bâdheva [bedava] çalışmış olduğunu anlıyorsun.
                                                       Halbuki babalarını mesut eden, onların karınlarını
            “Babanın kullandığı kara saban ile         doyuran bu topraklar yine bugün başka memleket-
            toprağı karıştırıp ekiyorsan, bedava çalışıyorsun”  lerdeki insanları bütün ihtiyaçlardan vareste ediyor:  Sen çalış, öğren,
            Bilmelisin ki, bu saadet dünyanın her yerine düşmez.  Hem de bilmelisin  ki onlar  senin kadar  mütevazi  malına sahip ol...

            Düşmanların taarruz ve tecavüzlerinden masun olan  ve kanaatkâr adamlar değildirler, senden daha iyi   Yalnız o zaman
            her memleket mesut olmaz; bunun için daha başka  yemek ve daha iyi yaşamak isterler. Evleri, yurtları   tarlalar sürülür,
            sebepler, vasıtalar aramak lazımdır. Bu hakikati sen  daha mamurdur, memleketlerinde muntazam yollar,   bağlar yeşillenir,
            kendi nefsinde daha bilirsin. Senin memleketin hiç-  büyük şehirler çoktur. Sen şimdi düşünmelisin, bu-  çiçekler açar,
            bir düşmanın ayaklarıyla çiğnenmediği, yurtlar yıkı-  radaki insanları sefil eden, onları hayatın her türlü
            lıp ocaklar sönmediği halde sen yine aradığın saadeti  saadetlerinde mahrum bırakan bu toprak, daha öte-  yurtlar şenlenir,
            bulamıyorsan, babalarını refah ve saadet içinde besle-  de ne için diğer bir kavmi mesut ve bahtiyar ediyor?  ocaklar tüter.
   42   43   44   45   46   47   48   49   50   51   52