Page 57 - Sayı-57 Mayıs - Haziran 2022
P. 57
MAYIS-HAZİRAN 55
ama Osmanlılar döneminde çay yaygın olmamak- “Çin taraflarında
la birlikte bilinen ve ikramlarda kullanılan bir içe- hasıl olan en
cekti. Hatta Ebülhayr Ahmed Efendi 1711’de Çay a’la çay kadar
Risâlesi’ni yazıp faydalarını anlatmıştı. 1800’lü yıl- değil ise de
ların ilk yarısında çayın kullanımı Avrupa ülkele-
rinde olduğu gibi ülkemizde de yaygınlaşmaya baş- ondan pek de
ladı. O dönem elitist bir içecek olan çay ithal edilip aşağı olmadığı
İstanbul dükkanlarında ve diğer birçok şehirde sa- gibi etkileme
tılıyordu. Bunda Avrupa’ya eğitim gibi nedenlerle özelliği dahi Çin
giden Osmanlı gençlerinin dönüşlerinde çay kültü- çayının aynı
rü edinmiş şekilde gelmelerinin etkisi büyüktü. Bu derecesindedir.”
süreçte Karadeniz ahalisinin Kafkas illerinde çayla
tanışıp beraberlerinde getirdikleri çay fidanlarını
diktikleri de görülüyor.
“ÇAY ARTIK ZORUNLU İHTİYAÇLARDANDIR…”
Çay bir sosyal ve kültürel vak’a olarak Osmanlı
toplumuna girince devletin konuya el atması kaçı-
nılmaz oldu. Sultan II. Abdülhamid gibi yenilikleri
anında ülkesinde uygulamak isteyen, tarım politika-
sına ağırlık veren, halkın isteklerini yerine getirme-
ye özen gösteren bir padişahın bu duruma bigane Vanizade Halid’in ‘Çay hakkında bazı malumat’ başlıklı yazısı
kalması düşünülemezdi. 1890’ların başında Sultan
II. Abdülhamid’in talimatıyla bu konuda ciddi araş- başlıcaları sırasına geçmiştir. Bundan dolayıdır ki
tırmalar yapıldı, vilayetlerden gelen her türlü bilgi çay kullanmadık bir fert bile kalmamıştır.”
dikkate alınarak üzerine gidildi. Vânizâde de bu ge-
lişmeleri yakından izleyip okuyucuları bilgilendirdi. ÇAYIN SÜRGÜNLERİ:
Hatta yetkilileri yönlendirip bazı tavsiyelerde, ekim AK KUYRUK, KABA ÇAY, KARA ÇAY…
dikim konularında ise halka önerilerde bulundu.
Aslında Halid Bey, çay bitkisi dışında olup da günü-
Vânizâde Halid Bey, Oda gazetesinde “Çay Hak- müzde bitki çayları diye nitelendirdiğimiz çay çeşit-
kında Bazı Malumat” başlıklı yazısında Bursa’yı lerine dikkat çekiyordu. Ona göre Uludağ’da kendi-
gündeme taşıdı. Osmanlı topraklarının verimliğine liğinden yetişen bu bitki çayının Çin çayından bir
dikkat çekip Bursa’daki Keşiş Dağı’nın (Uludağ’ın) farkı yoktu. Bu bitki yetiştiğine göre çay bitkisinin
eteklerine yakın yerlerde “Hüdâ-yı nâbit” yetişen de yetişmesi pek ala mümkün olabilirdi.
faydalı bitkilerden birinin “mesku” çayı olduğunu
ve oralarda bol miktarda bulunduğunu belirtiyor- Halid Bey’in yazılarında kullandığı didaktik yön-
du. “Her ne kadar” diye yazıyordu Halid Bey, “Çin tem burada devreye giriyor ve okuyucuya bu yeni
taraflarında hasıl olan en a’la çay kadar değil ise de bitkiyi ayrıntısıyla tanıtmakla kalmıyor, nasıl pişiri-
ondan pek de aşağı olmadığı gibi etkileme özelliği leceğine dair ayrıntılı malumat veriyordu. Ona göre
dahi Çin çayının aynı derecesindedir. Anılan çay, çalıya benzeyen kısa ağaçları, nane yaprağına benzer
sözkonusu yerde özellikle dikilmediği ve böyle Al- yapraklarıyla latif bir görünümü olan fidanın sür-
lah tarafından yetiştiği halde Osmanlı Devleti’nin günlerinin uçlarındaki filizlerine “ak kuyruk” denir.
her bir mahallinde yetişeceği açıktır. Böyle verimli Bir sene önceki sürgünlerden elde edilen yaprakla
mahsul veren arazilerimiz olduğu halde bu mahsu- adidir ve onlardan az önce belirtilen yapraklardan
lü niçin dikip geliştirmeyelim? Çayın kıymeti bu- aşağıca çay olur. Fidanın ortasından meydana gelen
günkü günde malumdur. Kahve gibi ve belki daha çaya ise “yeşil çay” denirken, alt kısmındaki yaprak-
ziyade dünyanın her tarafında kullanımı o derece lara da “kaba çay”, adeta köklerine yakın veyahut
çoğalmıştır ki hemen bu da bir gıda hükmüne gire- rüzgârdan dibine dökülmüşlerine ise “tahta çay” ya-
rek havâyic-i zarûriyenin (zorunlu ihtiyaçların) en hut “kara çay” adı verilir.